30 Ağustos 2016 Salı

30 Ağustos Zafer Bayramı

30 Ağustos Zafer Bayramını  "30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da Mustafa Kemal Atatürk'ün başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz'u anmak adına kutlanan bir ulusal bayramdır." diye tanımlayabiliriz ama 30 Ağustos Zafer Bayramının asıl tanımı sadece bu değildir. Asıl olan o ruhu hissetmektir. Sizlere Taarruz kararı nasıl verilmiş? Taarruz planının ana çizgileri nelerdi? 26 Ağustos 1922 Taarruz emri ve Büyük Taarruz'dan kısaca bahsederken 30 Ağustos'u o ruhla tanımlamaya çalışacağım.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk kitabını kaynak alarak bu süreçlerden bahsedeceğim:

Mustafa Kemal Paşa daha Haziran ortalarında taarruza karar vermiş. Bu kararını yalnızca Cephe komutanı İsmet Paşa ile Genelkurmay başkanı Fevzi Paşa ve Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa ile paylaşmış. Taarruz için gerekli hazırlıkların süratle tamamlanması kararını vermişlerdir. Asıl amaç; yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktır. 

Taarruz planının ana çizgileri: Mustafa Kemal Paşa Nutuk kitabında taarruz planından şu şekilde bahsetmiştir; "Ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir kanadında ve mümkün olduğu kadar dış kanadında toplayarak, bir imha meydan muharebesi vermekti. Bunun için elverişli bulduğumuz durum, ana kuvvetlerimizi, düşmanın Afyonkarahisar yakınlarında bulunan sağ kanat grubu, güneyinde ve Akarçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan alanlarda toplamaktı. Düşmanın en hassas ve önemli noktası orasıydı.Çabuk ve kesin sonuç almak, düşmanı bu kanadından vurmakla mümkündü.Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, bu bakımdan gerektiği gibi bizzat incelemeler yapmışlardı. Hareket ve taarruz planımız çok önceden tespit edilmiş 15 Ağustos'a kadar bütün hazırlıkların tamamlanmasına karar verilmişti."


Taarruza Hazırlık Emri: Mustafa Kemal Paşa Ordunun hazırlıklarının tamamlanmasını ve taarruzun bir an önce yapılmasını emrettikten sonra tekrar Ankara'ya dönmüş ve Batı Cephesi Komutanı, 6 Ağustos 1922'de ordularına gizli olarak taarruza hazırlık emri vermiştir. Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı Paşalar da Ankara'ya dönmüşlerdir. Mustafa Kemal Paşa'nın Taarruz için yeniden cepheye gitmeden önce, Ankara'da yapılması gereken bazı işleri vardı. Daha taarruz emri verdiğini Bakanlar Kurulu'na da açıkça bildirmemişti. Artık onlara resmi olarak haber verme zamanı gelmişti. Yaptıkları bir toplantıda iç ve dış durumlarla ordunun durumunu görüşüp tartıştıktan sonra, taarruz konusunda Bakanlar Kurulu ile görüş birliğine varmışlardır. Genelkurmay Başkanı Mustafa Kemal Paşa'dan önce 13 Ağustos 1922'de cepheye gitmiş.Mustafa Kemal Paşa birkaç gün sonra hareket etmiştir. Hareketini belirli birkaç kişi dışında bütün Ankara'dan gizlemiş onun Ankara'dan ayrılacağımı bilenler, Ankara'daymış gibi davranacaklardı. Hatta gazetelere Mustafa Kemal Paşa'nın Çankaya'da çay ziyafeti verdiğini de ilan edecekler. Mustafa Kemal Paşa bir gece otomobille Tuz Çölü üzerinden Konya'ya gitmiş. Konya'ya hareketini, telgrafla orada kimseye bildirmediği gibi, Konya'ya varır varmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak Konya'da bulunduğunu da hiçbir yere bildirilmemesini sağlamıştır. 20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra saat 16.00'da Batı Cephesi Karargahı'na yani Akşehir'e varmıştır. Ve kısa bir görüşmeden sonra 26 ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz için Cephe Komutanına emir vermiştir.
26 Ağustos 1922 taarruz emri: 24 Ağustos 1922'de karargahı Akşehir'den, taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına taşımışlar, 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut'tan savaşı idare ettikleri Kocatepe'nin güneybatısındaki çadırlı ordugaha nakletmşler. 26 Ağustos sabahı Kocatepe'de hazır bulunmuşlar ve emir ile birlikte sabah saat 5.30'da topçu ateşisiyle taarruz başlamıştır.
Başkomutan Savaşı: 26/27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde, düşmanın Karahisar'ın güneyinde 50 ve doğusunda 20, 30 kilometre uzunluğundaki müstahkem cephelerini düşürmüşler. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustosa kadar Aslıhanlar yöresinde kuşatmışlar. 30 Ağustos'ta yaptıkları savaş sonunda düşmanın ana kuvvetlerini yok edip esir almışlar. Düşman ordusunun Başkomutanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına girmiş. Yani tasarlanan kesin sonuç, beş günde alınmıştır. 
Kurtuluş Savaşı’nın sonucu belirleyen Büyük Taarruz’un son günü 30 Ağustos'ta yapılan Başkumandanlık Meydan Savaşı ilk olarak 30 Ağustos 1923’te Ankara Afyon ve İzmir’de şenlikler düzenlenerek kutlanmıştır. 1935’te çıkarılan bir yasayla Zafer Bayramı olarak kabul edilmiştir. 
Sizlere Başkomutanım Mustafa Kemal Paşa'nın Büyük Taarruz ile yazdıklarıyla yorum yapmadan Büyük Taarruz hakkında bilgi verdim.
Benim bir konu hakkında bilgiyi ağırlıklı tuttuğum ilk yazım hatalarım varsa affola. Kısaca düşüncelerimi yazıp yazımı bitireceğim.
Daha Haziran'da inanarak verilen bir karar var elbette Zafer başaracağına inanların olacaktı. Mustafa Kemal Paşam inandı ve başardı. Ulu Önderim nasıl inandıysa. Onun Türk Genci de öyle inanıp var gücüyle mücadele edip başaracaktır. Bugün yaşadığımız büyük sorunlara rağmen hiç kimsenin şüphesi olmasın ki Atatürk'ün gençleri olarak ülkemizin onurunu koruyarak, yoksulluğa ve adaletsizliğe son vererek, mutlu, barışsever, kendine güveni olan ve bu ülkede kardeşçe yaşamanın övüncünü taşıyacak nesiller olacağız ve böyle nesiller yetiştirmeye devam edeceğiz.
30 Ağustos, dünya tarihine damga vuran Milletimizin şanlı tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Bu zafer birlik ve beraberlik içinde hareket ettiğimiz sürece olmaz denilenleri başardığımızın bir göstergesidir. Bu zaferi kazanan şanlı ecdadın mirasçısı olarak bizler de bugün; ülkemizin geleceği için gece gündüz demeden var gücümüzle çalışmalıyız. Ülkemiz, bayrağımız ve bağımsızlığımız için Atam'ın yolundan vazgeçmeyeceğiz.! Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu zaferi bize armağan eden İstiklal mücadelemizin bütün kahramanlarını, kanlarıyla canlarıyla bu toprakları vatan yapan ve ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğü için canlarını seve seve feda eden aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

17 Nisan 2016 Pazar

Mustafa Kemal Olsa Çocuklara Dokunmaya Kıyamasa

Mustafa Kemal olsa çocuklarla gülse onlara dokunmaya kıyamasa,
Mustafa Kemal olsa çocuk ile çocuk olup salıncak sallansa,
Ulu Önderim Mustafa Kemal Paşam olsa çocuklara bayram hediye eden tek lider olsa....
Ne kadar şanslı bir çocukluk geçirdim. Çocuklara bayram hediye eden Ulu Önderin kurduğu ülkede o bayramı kutlayarak büyüdüm..
Ve..
Geçen sene 23 Nisan  Ulusal egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlama mesajımda. 23 Nisan Dünyada sadece bizim olan diğer ülkelerin gıpta ettiği bayram ama biz son yıllarda maalesef ki küçücük okul bahçelerinde bir saatlik kısa bir gösteriyle kutluyoruz. Demişim bu sene resepsiyonun iptal olma ihtimalini düşünmeden ve devam etmişim Kendimi şanslı hissediyorum çünkü çoşkuyla kutladığımız zamanlara yetiştim. Eskiden stadyumlarda çoşkuyla gümbür gümbür kutladığımız bayramlardan geriye pek bir şey kalmadı ama size söz veriyoruz çocuklar az kaldı yine çoşkulu kutlanacak bu özel gün diye söz de vermişim. Sözümün arkasındayım bu sene değil ama yakında kutlanacak eskisi gibi yeterki inanalım..
Çocuk tacizlerinin, çocuk tecavüzlerinin, çocuk işkencelerinin bu kadar arttığı ve suçluların önüne yatıldığı( örtbas edildiği), evlatların babasız kaldığı bugünlerde çocukların mutluluğu için onlara güven vermek için gerekli olan şey o bayramı çocuklara acıyı, mutsuzluğu unutturarak çoşkulu kutlamaktır.. Daha güzel resepsiyon yapmaktır.. Bayramda çocukların yanında olmaktır. Çocukları mutlu etmek, minik hediyelerle sevindirmektir. TBMM Başkanlığı gibi her gün şehit haberlerinin geldiği bir ortamda kutlamalar yapmanın doğru olmadığı görüşünü dile getirmek değildir ki zaten 23 Nisan Çocuk Bayramı’nın varlık sebebi, bizatihi şehit çocuklarıdır.
Atatürk alerjisi olanların milli bayramları kutlamamak için her zaman bir bahanesi olmuştur.
Hatırlar mısınız?
19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı törenleri olumsuz hava şartları bahanesiyle iptal edildi. Mayıs ya Mayıs ne kadar olumsuz olabilir hava şartı?
Şanslı bir çocukluk geçirdim dedim ama şanslı bir gençlik geçirmedim, geçiremiyorum. Ben liseye başladığım zaman 19 Mayıs kutlamaları iptal edildi lise bitti üniversiteye geldim halen bir değişiklik yok. Yani 19 Mayıs'ı bayramım olarak kutlamak bana da nasip olmadı.
23 Nisan'a dönersek bayramın iptali cehaletin ve ona susan halkın ürünüdür.
İroniye bakar mısınız?
Şehit var! Olsun biz stad açılışı yapacağız.
Şehit var! Olsun biz nişan yapacağız.
Şehit var? Olamaz bu ortamda 23 Nisan kutlanamaz..
23 Nisan basit bir gün değil..
23 Nisan sadece çocuk bayramı değil Ulusal egemenlik ve çocuk bayramı. Yani insan düşünüyor. Size batan Ulusal egemenlik mi? Yoksa Çocuk mu? Diye...
23 Nisan işgal edilerek paylaşılan, onuru ayaklar altına alınmış bir Ulusun yeniden ayağa kalkmasının öncü kuruluşu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış günüdür aynı zamanda. İşgallerin olduğu bir ortam Mustafa Kemal meclis açmaktan korkmuyor. Bunlar bayram kutla(ya)mıyor. Yani bugün her yönüyle özeldir. Silinip atılamaz. Silip attırmayız...

Bize bu bayramı hediye eden, Türkiye Cumhuriyeti'ni bize bırakan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü saygı ve rahmetle anıyorum. Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Gelecek çocukların eseridir. Son Atatürk hayranı çocuğun gözlerinde ki Atatürk hayranlığı bitene kadar umudumuz var. Bu 23 Nisan'ı Atatürk tadında bir bayram olarak geçirin!
Ve çocuklara kıymayın efendiler..

4 Nisan 2016 Pazartesi

Biz haklıyız, Mustafa Kemal Paşa'mı sildirmeyeceğiz.

Her şeyi yavaş yavaş yaptılar, evet zekice davrandılar, oyunu çok güzel oynadılar. Halk ne yaptı sustu. Onlar yok etti halk sustu.İlk ve orta öğretim Tarih kitaplarından Atatürk çıkartılıyormuş... Ben buna şaşırmadım siz şaşırdınız mı? TC kaldırıldı sustuk, Andımız kaldırıldı sustuk, Ulu Önderime ayyaş dendi sustuk sırada ki hamleleri de bu ama artık biz susmayalım.. Biz Tarih bölümünde bile Atatürk'ü tartışıyoruz. İşte eskiden şehir merkezleri camiymiş  Atatürk gelmiş batı özentiliği yapıp heykel merkezli yapmış da niye şehrin merkezi cami değilmiş acaba dinsiz mi Atatürk? Sonra oradan biri çıkıp Atatürk ezanı niye Türkçeleştirmiş? Diyor. Senin gibi saflar dini anlayabilsin diye.. Diyemiyorsun. Atatürk dinin anlaşılmasını sağlamak istemiştir bunun için de din dilini Türkçeleştirmiştir. Atatürk'ün dinin anlaşılmasını sağlama çalışmaları onun toplumu "dindarlaştırma" veya "dinsizleştirme" çabası olarak yorumlamak yanlıştır. Yani özetle biz Tarih bölümünde bile Atatürk öyle mi Atatürk böyle mi tartışırken söylenecek tek söz var vay memleketin haline..
Oradan biri çıkar eğitimi Kemalist ruhdan kurtamalıyız der. Tatlı su tarihçileri de Atatürk dinsizzz, şapka takmadı diye alimleri astıı, Atatürk onu yaptı, Atatürk bunu yaptı. Ee be insafsız sana ülke vermiş, sana rahat nefes alma özgürlüğü vermiş..

Farkında mısınız? Ulu Önderimin hakkında bilmemiz gereken hiçbir şey öğretilmiyor öğretilmediğiyle kalmıyor bir de gerçekler çarpıtılıyor..
Burada Sinan Meydan'ın Panzehir kitabının önsözünden alıntı yapacak olursam. George Orwell'in ifadesiyle "Her şey bir sis bulutu içinde yitip gidiyordu. Geçmiş silinmekle kalmıyor, silindiği de unutuluyor, sonunda yalan gerçek olup çıkıyordu."
Orwell, "1984" romanında şimdiyi denetim altında tutan diktatör iktidarın geçmişi ve geleceği de denetim altında tutmak için bir taraftan geçmişte gerçekten yaşanmış olan tarihi silip yok ederken diğer taraftan planladığı toplumsal düzene uygun yeni bir tarih uydurduğunu anlatmıştır. Sinan Meydan'ın ifadesiyle de Akp iktidarının tarihi silip yeniden yazmasına en çok bilgisiz ve bağnaz çevreler destek vermiştir.. Ve Akp'nin gerçek tarihi çarpıtıp, silip yerine yeni bir tarih uydurmasına hiçbir tepki göstermedikleri gibi, kısa sürede gerçek tarih diye bu yeni kurmaca tarihe inanmaya başlamışlardır. Çünkü bağnazlığın ve cehaletin doğal sonucu sorgulamadan inanmaktır. Alıntıyı yaptığım kitap Panzehir'i şiddetle siz değerli okurlara tavsiye ediyorum. Sinan Meydan Panzehir kitabında yalanlara, çarpıtmalara, iftiralara belgelerle mükemmel cevap vermiştir. Sinan hocama bu güzel bilgileri için de teşekkürü borç bilirim..
Şimdi anladınız mı niye Kemalist eğitime karşılar, niye toplumu cahil bırakmak istiyorlar çünkü sorgulayan bir nesil istemiyorlar. Sorgulayan bir nesil olursa uydurdukları tarihi inandıramayacaklar. Ve bunu yavaş yavaş başarıyorlar. Sorgulamayan, körü körüne inanan, Atatürk ilke ve İnkilaplarını bilmeyen bir Türk gençliği yetişiyor. Ama onlar okumuyorsa biz okuyup anlatacağız ve biz kazanacağız. Siz Kemalist eğitimi yok etmeye çalıştıkça biz daha da sımsıkı sarılacağız. Bu ülkenin kurucusunu silemeyeceksiniz sildirmeyeceğiz.
Siz kuvvetli olabilirsiniz ama biz haklıyız ve Mustafa Kemal Paşamın da dediği gibi "Herhalde alemde HAK vardır ve HAK Kuvvetin üstündedir." Mustafa Kemal paşama and olsun ki yok etmelerine izin vermeyeceğiz!

14 Mart 2016 Pazartesi

Ne Çok Öldük Yaşamak İçin

Öyle bir ortamdan geçiyoruz ki yazılarımı yarım bırakıp devam edemediğim, yazdıklarımı da paylaşmadığım bir ortam ben bu sayfayı açarken hemen hemen her gün yazı paylaşacaktım. O heyecanla açmıştım. Gündemi değerlendirip, hep birlikte güldüğümüz yazılar paylaşıp, siyasetçileri takdir edip eleştirecektik. Ara ara araştırıp ilginç bulduğum tarih bilgilerini ya da çarptırılan bizlere yanlış anlatılan tarih belgelerinin gerçekliğini yazacaktım.

Akp, Chp, Mhp, Hdp diye ayırmadan hepsi için söylüyorum gençliğin umudunu bitirdiniz. Bu gençlere yazık ettiniz.

Hangi konuya değinsem bilmiyorum. İnanın film gibiyiz keşke "Son" yazısı gibi bir şey çıksa da önümüze sonra "Bu filmde yaşananların hepsi hayal ürünüdür." deseler de biz de rahat bir nefes alsak. Üzgünüm ama yaşadıklarımız tamamıyla gerçek. Ve hayal ürünü olmayan bu ortamda "Son" yazısı hiç hayra alamet olmayacak.
Hükümet terörü araştırmıyor, engellemiyor ve her ay bir patlama oluyorsa kınamaktan öte geçemiyorsa yazıklar olsun.
Muhalefet sesini çıkartıp güçlü muhalefet yapamayıp hükümeti terörü araştırmaya ikna edemiyorsanız muhalefetinize yazıklar olsun. Muhalefet partisi olup vatanın bütünlüğünde, Milliyetçilikten bahsedip terör araştırılmasın diyorsan sana lanet olsun. Bu terör olaylarını kendi maaşlarınızın zammı gibi düşünün hani hiç kimsenin itiraz etmediği milletvekili maaşlarınız gibi oturun çözün. Halk olarak yapabileceğimiz bir şey varsa söz yardımcı olacağız. Siz bu ölen halkın oylarıyla iktidar oldunuz, ana muhalefet oldunuz ya da meclise girdiniz. Sadece maaşlarınızın hakkını verseniz yeter. Lütfen artık bir dur deyin, artık lütfen hükümet yetkilileri olaya el atın. Artık lütfen bir olayı da üstlenin ve biz şurada şu yanlışı yaptık, üzgünüz ama suç bizim deyin. Güvenlik zaafiyeti var engel olamadık deyin. Allah'a aşkına aklımızla dalga geçmeyin. Yanlış politika yaptık, haberini aldık ama üzgünüz engelleyemedik deyin ama lütfen bir şey deyin...
Yoksa biz;
Ansızın bir kör kurşundan ya da bombadan ölmezsek; en iyi ihtimalle hepimiz kahrımızdan öleceğiz..
Hani diyorduk ya;
Irak'ta hergün bombalar patlarken, 50-60 insan ölürken normal hayat nasıl devam ediyor?
İşte
Öğrendik şimdi...
Allah kahretsin ki öğrettiler.
Bizi ölüme, tecavüze, teröre, şehide alıştırdılar, alıştırıldık. Hayır ya bunlarla yaşamaya alışmamalıyız bunlara alışamayız bunları asla kabullenmeyin!
Ölüm zinciri ürkütüyor değil mi? Keşke elimizde ölüm zinciri ile bir örnek olmasa da ben de ölüm zincirinin ne demek olduğunu açıklamakta zorlansam ama maalesef elimizde örnek var.
Ölüm zinciri:
Önce Ali İsmail'i, sonra Ali İsmail'in pankartı önündeki Ali Deniz'i, sonra da o fotoğrafı RT'leyen arkadaşı Ozancan Akkuş'u kaybettik.
Ozancan 10 Ekim patlamasında ölen arkadaşı Deniz için demişti ki;
"Gözlerimizinden akan yaş bile ellerinizdeki kanı temizleyemeyecek o temiz adam her zaman sizin yakanızda bizim kalbimizde kalacak."
Güzel insan sen de bizim kalbimizdesin.
Gök bugün sizler için bu kadar kara, bugün gün sizin için aymadı.
Ne çok öldük değil mi yaşamak için..
Orada masum insanlar katledildi.
Ygs'den çıkan stres atmak için orada olan öğrenciler katledildi. Saçma eğitim sistemimiz içinde tırnağını dişine takıp, gece gündüz hafta sonu demeden. Aylarca uykusuz kalıp geleceği için sınava çalışan çocukların orada geleceğini aldınız.
Evine üç kuruş fazla götürmek isteyen anneyi, babayı aldınız orada.
Orada üniversite gençlerinin canına kıydınız, hayallerini aldınız onlardan.
Orada evlat, eş, arkadaş, sevgili, anne, baba hepsi katledildi. Allah'ım bu nasıl büyük acı.
Elimden bu son olsun demekten başka bir şey gelmediği için özür dilerim.

17 Şubat 2016 Çarşamba

Yazı da patladı!

Bugünkü yazı hazırdı, yayınlamıyorum.
Yazı da patladı.
Cennet vatanımı cinnet vatan haline getirdiler.